Nusayriler

Neden Ehlibeyt

Çoğumuz Alevilik hakkında birçok yazı okumuş veya az çok bilgi sahibiyizdir. Ne yazık ki tarihsel süreçte Ehlisünnet kesimindeki insanlara Alevilik hep yanlış tanıtıldı. Emevi döneminde başlayan Alevi karalama ve katliamları, Abbasi, Eyyubi ve Osmanlı döneminde devam etti. Gazali ve İbni Teymiyye’nin Alevilerle ilgili “katli vacip” fetvalarını, Osmanlı döneminde Şeyhülislam olan İbni Kemal ve talebesi Ebu Suud’un tekrar dile getirmeleri Alevi kıyımlarının daha da artmasına neden olmuştur. Ne yazık ki, günümüzde bazı yobazlar hala biz Alevileri İslam’ın dışında bir inançmışız gibi tanıtmakta ve o devirde bizlere atılan iftiraları tekrarlamaktadır.

Oysa Alevilerin tek suçu ve onlardan (fetvacılardan) farkı, peygamberden sonra kendilerine imam ve halife olarak Hz. Ali’yi (as) seçmeleri ve fıkhi ve sosyal konularda Ehlibeyt’e (a.s.a) tabi olmalarıdır.


Ben burada Alevilerin neden Hz. Muhammed’ten (s.a.a) sonra Hz. Ali’ye (as) tabi olduklarını, tarihi kaynaklara dayanarak yazmak istiyorum. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a) döneminden başlayarak, Aleviliğin nasıl oluşmaya başladığını görelim.


Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğini ilan ettiği günden beri yanında destekçi olarak her zaman Hz. Ali (as) vardı. Diğer sözde dostları ya da sahabesi olarak bizlere tanıtılan kişiler, peygamberi savaşta yüz üstü bıraktıklarında, yanında koruyucu olarak yalnızca Hz. Ali (as)’ı gördü. Tarihsel olarak bu olaylardan bahsetmeye kalkarsak yazı çok uzayacağından, sadece Sünni kaynaklı hadislerden örnekler verecek ve Alevilerin neden Hz. Muhammed (s.a.a) den sonra Hz. Ali ve Ehlibeyt (as)’in yanında olup onlara tabi olduklarını ve böylelikle Aleviliğin neden-nasıl oluştuğunu anlatacağız..

Aleviler neden Hz. Muhammed (s.a.a) den sonra Hz. Ali’ye (as) bağlandılar?

Bu sorunun cevabı açık ve nettir; Aleviler peygamberin hadislerine ve vasiyetine uyarak ondan sonra Hz. Ali (as)’a tabi oldular. Bu hadislerden ilkini peygamberimiz (s.a.a) Hz. Ali (as) daha çocukken söylemektedir. “Hz. Resulullah (s.a.a)'a "En yakın aşiretini uyar" (Şuara Süresi 214.Ayet) ayeti nazil olmuş ve Allah Teala Hz. Resulullah'ı kendi akrabalarını uyarmakla görevlendirmiştir. Bunun üzerine, Hz. Resulullah, Hz. Ali (a.s)'ı yemek hazırlayarak, yakın akrabalarını yemeğe davet etmekle görevlendirmiştir. O gün Hazret'in daveti üzerine, aralarında Ebu Talip, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb'in de bulunduğu yaklaşık kırk kişi Hz. Ebu Talib'in evinde toplanmıştır.

Hz. Resulullah (s.a.a), yemek yendikten sonra, kendisinin Allah tarafından peygamberlikle görevlendirildiğini onlara şöyle açıklamıştır: "Ey Abdülmuttalip oğulları! Andolsun Allah'a ki; ben Arap gençleri arasında kendi kabilesine benim getirdiğim şeyden daha hayırlı bir şey getiren bir genci tanımıyorum. Ben sizin için dünya ve ahiret hayrını getirmişim. Allah beni, sizleri O'na davet etmekle görevlendirmiştir. Sizlerden kim benim bu görevimde bana yardım etmeye hazırdır ki, benim kardeşim, vasim ve sizin aranızda halifem olsun?"

"Orada hazır bulunanların hiçbirinden bir ses çıkmaz ve yalnızca Hz. Ali (a.s) kalkıp "Ey Allah'ın Peygamberi! Sana yardım etmeye ben hazırım"der.

Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye: "Ey Ali! Sen otur" der ve bu sahne üç defa tekrarlanır. Her üçünde de o Hazret'e icabet eden yalnızca Hz. İmam Ali (a.s) olur.

Bunun üzerine, Hz. Resulullah (s.a.a) mübarek elini Hz. Ali (a.s)'ın omuzuna koyarak: "Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin" buyurur.

Bunun üzerine, orada bulunanlar gülerek kalkıp Ebu Talib'e: "Sana kendi çocuğunu dinleyip, onun emrine uymanı farz kıldı!"diyerek dağılıp giderler." (Taberi Tefsiri c.19 s. 68, Dürr-ül Mensur c.5 s.97, El-Mizan c.15 s.335)

Bu olayda Hz. Muhammed (s.a.a) Hz. Ali (as)’ı yerine halife tayin ettiğini açıkça belirtmektedir. İslam’ın ilk yıllarında vuku bulan bu olayda gerçek anlamda destekçi olarak peygamberin yanında sadece Hz. Ali (as) vardı. İslam’ın ilerleyen zamanlarında da peygamber (s.a.a) destekçi olarak yanında daima Hz. Ali’yi (as) görecektir.

Hz. Muhammed (s.a.a) birçok hadiste Ehlibeytinden bahsetmiştir. Öncelikle Ehlibeytin kısaca kimler olduklarını anlatayım. Abdullah b. Cafer b. Ebutalib şöyle rivayet eder:

Resulullah (s.a.a) Allah'ın rahmetinin inmek üzere olduğunu görünce, "Çağırın gelsinler, çağırın gelsinler" diye buyurdu. Safiyye, "Kimi çağıralım ya Resulullah?" diye sorunca o hazret, "Ehlibeyt'imi, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i" diye buyurdu. Onları çağırdıklarında Hazret abasını onların üzerine örttü ve ellerini gökyüzüne kaldırarak şöyle buyurdu: "Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeytimdir. O halde Muhammed ve Âl-i Muhammed'e selam gönder." Tam o sırada şu ayet nazil oldu:

"Ey Ehlibeyt, gerçekten Allah, sizden ricsi (günah ve çirkinliği) defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister." (Ahzab, 33) Müstedreku's - Sahihayn, c. 3, s. 147.) ayetin iniş sebebi açıktır ve bu ayette Allah (cc) Ehlibeyti tüm günahlardan masum ve pak kılmıştır. Ayıca hadiste de Ehlibeytin kimler olduğu açıkça belli olmaktadır. Yazıların ilerleyen bölümlerinde Ehlibeytten bahsettiğimizde herkesin Ehlibeytin kimlerden oluştuğunu bilmesini istiyorum. Çünkü günümüzde bazı kesim Ehlibeytin içine peygamber eşlerini de katmak istemektedir. Bu hadise benzer başka bir Sünni kaynağında bu görüş çürütülmektedir: Ümmü'l Müminin Ümm-ü Seleme'nin naklettiği rivayette şöyle geçer: “Tathir ayeti benim evimde Resulullah'a (s.a.a) nazil oldu. Bu ayet inince odada yedi kişi vardı: Cebrail, Mikail, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Resulullah (s.a.a). Ben de o sırada odanın eşiğinde oturmuştum. Ayet inince ben Resul-i Ekrem'e, "Ya Resulullah; ben Ehlibeyt'ten değil miyim?" diye sorduğumda o hazret, "Sen sonu hayırlı olan bir kadınsın, sen peygamberin eşlerindensin" buyurdu." (1) Bu hadiste peygamberin Ümmü'l Müminin ümm-ü Seleme yi Ehlibeyte dahil etmemesi peygamber eşlerinin Ehlibeytten olmadığı anlamına gelmektedir.

Şimdi gelelim peygamber (s.a.a)’in Ehlibeyt hakkındaki hadislerinin ilk örneğine.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s) buyurdu ki: “Benim Ehlibeytim Nuh’un gemisi gibidir. Her kim gemiye bindiyse kurtuldu, Her kim muhalefet ettiyse boğuldu.” (2) Peygamberimiz bu hadiste açıkça ümmetine tek kurtuluş yolunun Ehlibeyt olduğunu söylemektedir. Gemi hadisini anlamak için Nuh (as)’ın gemisi hakkında biraz bilgi vermek gerekmektedir. Bilindiği gibi Nuh (as) 950 yıl kavmini imana davet etti. Ama çok az kişi Nuh’a (as) inandı. En sonunda Allah (cc) Nuh (as)’a bir gemi inşa etmesini ve içine sadece inananları almasını emreder. Nuh (as) gemiyi inşa eder ve tufan günü içine inananları alır. Böylelikle inanlar Nuh (as) sayesinde tufandan kurtulur. İnanmayanlar ise suda boğulup gider. Peygamberimizde kendinden sonra ümmetinin boğulup gitmemesi için onlara Ehlibeyti tavsiye eder. Ve ümmetine Ehlibeytin Nuh’un gemisi gibi olduğunu söyleyerek kurtuluş için ne kadar önemli olduklarını bu hadisi şerifte dile getirmiştir. Bu hadisi şerif bize sadece Ehlibeytin yolunda gidip onlara tabi olanların kurtulabileceğini söylemektedir. Ehlibeyt yerine başka kişilere tabi olanlar ise kesinlikle boğulacaktır. Çünkü Ehlibeyt dışında insanı kurtuluşa götürecek hiçbir gemi yoktur.

Aleviler Hz. Muhammed (s.a.a) den sonra tam teslimiyetle Ehlibeyte bağlandılar. Çünkü peygamberimizin söylediği hadisler açıktı. Bu hadislerden biri de Gadir Hum günü peygamberimizin veda hutbesinde dile getirdiği hadistir.

Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdu: "Yakında beni çağıracaklar ve ben de icabet edeceğim (yani ecelim ulaştı), (Allah katında) ben de sorumluyum, siz de. O gün siz Allah'a ne cevap vereceksiniz?" Oradakiler hep bir ağızdan:

"Senin en iyi şekilde risaletini yerine getirdiğine, bizim için hayır dilediğine tanıklık edeceğiz; Allah seni mükâfatlandırsın" diye bağırdılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Allah'tan başka ilah olmadığına Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin bir gerçek olduğuna tanıklık etmiyor musunuz?" diye sorunca da insanlar, "Evet" dediler. "Bütün bunlara tanıklık ediyoruz." Bunun üzerine o hazret, "Allah'ım! Şahid ol" buyurdu ve sonra, "Sesimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Buna da "evet" cevabını verdiler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Ben yakında sizden ayrılacağım ve siz Kevser Havuzu'nun başında bana geleceksiniz. O öyle bir havuzdur ki Kevser havuzu, genişliği Basra'dan Sana'ya kadardır. O havuzun kenarında gökteki yıldızların sayısınca gümüş kadehler vardır. Ben orada sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!"

Bu arada halkın içinden biri bağırarak "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nelerdir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona sımsıkı sarılın, emirlerini değiştirmeyin; aksi durumda saparsınız. Diğeri ise, İtretim, Ehlibeytim'dir. Latif ve Habîr olan Allah bu ikisinin Kevser Havuzu'nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben o ikisi için Allah'tan bunu istedim. O halde o ikisinden öne geçmeyin, aksi durumda helak olursunuz. O ikisinden geride de kalmayın, yoksa helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler." Mecmau'l - Zevaid, c. 9, s. 162 - 163 ve 165. Bazı sözcükleri Hakim Haskanî'ni rivayetlerinde, c. 3, s. 109 - 110 ve Tarih-i İbn-i Kesir, c. 5, s. 209'da geçmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.a) bu hadisi farklı yerlerde farklı şekilde defalarca dile getirmiştir. Sünni kitaplarının çoğu da bu hadisin farklı örneklerini nakletmişlerdir. Hadisi şerifte peygamber ümmetine kendisinden sonra kurtuluşa ermeleri için tutunmaları gereken iki emanetten bahsetmiş. Bunlardan birinin Kuran, diğerinin de Ehlibeyt olduğunu dile getirmiş ve insanın ikisine tutunarak ancak kurtuluşa erebileceğini buyurmuştur.

Kişi sadece Kuran’a tutunup Ehlibeyti terk ederse kurtuluşa eremez aynı şekilde Ehlibeyte tutunup Kuran’ı terk ederse kurtuluşa eremez. Bu nedenle Aleviler Kuran’la beraber Ehlibeyte tutunup onların yolunda giderler. Çünkü bizi kurtuluşa peygamberimizin kendisinden sonra bıraktığı emanetler götürecektir. Bu hadisleri okuyanlar herhalde şimdi Alevilerin neden Hz. Ali (as)’ın velayetinden ayrılmadıklarını anlarlar. Bu konuda bir ayetten örnek verelim: “Gerçekten biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve korkup titrediler. Onu, insan yüklendi. Doğrusu insan, pek zalim ve cahil oldu.” (Ahzab 72. Ayet)

Ebu Abdullah (İmam es-Sadık) buyurdu ki: “Gerçekten biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve korkup titrediler. Onu, insan yüklendi. Doğrusu insan, pek zalim ve cahil oldu.” O Emir’ül Müminin Ali’nin velayetidir. (3)

- - -- - -- -

(1) - Ümm-ü Seleme'nin naklettiği rivayet Tefsir-i Siyuti'de, bu ayetin tefsirinde, c. 5, s. 198 - 199'da geçer. Ondan diğer bir rivayet de Sünen-i Tirmizî, c. 13, s. 248; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 306; Usdu'l - Gabe, c. 4, s. 29 ve c. 2, s. 297; Tehzibu't - Tehzib, c. 2, s. 297'de geçer. Bir rivayeti de Müstedrek-i Hakim, c. 2, s. 416 ve c. 3, s. 147; Sünen-i Beyhakî, c. 2, s. 150; Usdu'l - Gabe, c. 5, s. 521 ve 589; Tarih-u Bağdad, c. 9, s. 126'da geçer. Diğer bir rivayeti Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 292'de kaydedilmiştir.

(2) (Ahmet bin Hanbel müsnedi 3/14 Müstedreku's - Sahihayn, c. 2, s. 343. )

(3) (el-Küleyni “el-Kâfi” C.1, S.413 Dâr’ül Kütüb el-İslamiyye 1365 H. Tahran Bas./ el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.24, S.275; C.23, S.280; C.36, S.150; C.41, S.17 / Muhammed bin el-Hasan bin Furuh es- Saffâr “Besâir’üd Deracât” S.76 / es-Seyyid Şeref üd-Din el-Hüseyni “Tevil’ül Âyât ez-Zâhira” S.460).

 

Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol